Gıda Hakkı ve Son Halk İsyanları

Üst üste farklı ülkelerden gelen isyan haberleri daha uzun süre gündemi işgal edecek gibi gözüküyor. Olaylar medyada yer buldukça kendi siyasi görüşüne göre bu hareketleri yorumlayanları dinlemek, okumak zorunda kalıyoruz. Farklı görüşleri takip etmek kötü de değil aslında. Ancak özellikle Türkiye’de Twitter, Facebook devrimlerinden bahsederken gözardı edilen bir durum var; gıda güvencesi.

Eğer isyan haritasındaki ülkelerdeki gıda piyasasına bir göz atacak olursanız son dönemde gıda fiyatlarında bir artışın sözkonusu olduğunu görebilirsiniz. Tunus, Libya, Bahreyn, Mısır ve daha nice ülkede isyan eden kesimin profiline bakacak olursanız bunların toplumun tabanını oluşturan kesimlerden geldikleri şaşırtıcı olmamalı. Özellikle ekonomik sınıfların en alt kesimini oluşturanlar fiyatlar yükseldikçe gıdaya olan erişimlerini yitirme tehlikesi yaşıyorlar. Bu da gıdanın erişilebilirliğinin yani, gıda güvencesinin azalması demek oluyor. Dünyada şu an gıda fiyatlarıyla boğuşan ülkeler sadece Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkeleri değil. Afrika’nın, özellikle de Saharalatı Afrika’nın neredeyse tamamında gıda güvencesi azalmış, hatta bazı yerlerde tamamen kaybolmuş durumda. Gıda güvencesinin kaybolmasının çeşitli nedenleri olabilir. Ancak sonuçları, “isyan” sözkonusu olamadıkça, her yerde aynı; yetersiz beslenme, kronik malnutrisyon, hastalıklar, gelişim bozuklukları, ölüm. Tunus, Cezayir, Mısır, Libya ve Bahreyn‘de son dönemde gıda güvencesinin azalması buralardaki halk hareketlerini tetikleyen en büyük etken kanımca. Özellikle Tunus, Mısır ve Libya’da gıda güvencesini yitiren/yitirmek üzere olan tabanın baskıcı rejimler yüzünden dilediği hayat tarzını yaşamakta zorlanan orta sınıftan bulduğu destek bu ülkelerde yönetim değişikliklerine (henüz sistem değişikliği ne kadar gerçekleşecek bilemiyoruz) sebep oldu ve olmaya devam edecek gibi gözüküyor.

Gıda güvencesi genelde göz ardı edilen bir konu. Halbuki gıda insanoğlunn ve tüm diğer canlıların temel ihtiyaçlarından. Nasıl hava ve su hayatımızı devam ettirebilmemiz için gerekliyse gıda da hayatımızı devam ettirebilmemiz için başka bir gereksinim. Gıda bilgisayar, koltuk takımı, araba gibi tüketim malzemelerinden değil. Belki yediğimiz hamburgerler, biftekler, bilmem kaç peynirli pizzalar, hatta yediğimiz kuru fasulye bile gıdanın zevk meselesi haline geldiği durumlara örnek olabilir. Ancak her bölgenin, orada yetiştirilenlere göre, temel bir dieti var ve bu dietin damak tadıyla pek bir alakası yok. İşte çeşitli ülkelerde tehdit altında olan, “damak tadıyla alakası olmayan”, bu gıda ürünleri. Her ne kadar ülkeden ülkeye temel besin kaynağı olan gıda ürünü değişiklik gösteriyorsa da (mesela Madagaskar‘da temel besin kaynağı pirincken Kenya’da bunun yerini mısır alabiliyor) gıda fiyatları ürün farkı göz etmeksizin artıyor. Bu fiyatlardaki artışın en çok etkilediği kesim doğal olarak pasta yeme alternatifi bulunmayan kesim oluyor. Gıda fiyatlarındaki artışın sebepleri saymakla bitmiyor.

Birincisi pek çok ülkede eski metodlarla üretimin devam etmesi sonucu artan nüfusun ihtiyacının karşılanamıyor olması. Ürün talep artışını karşılayamadıkça fiyatlarda artış söz konusu oluyor. Geliri düşük olan kesim üretimde bir sorun olmasa da gıda alacak gelire sahip olmadığından açlıkla yüz yüze geliyor.

İkincisi iklim değişikliklerinin getirdiği kuraklık. Kurak mevsimlerin giderek uzaması pek çok ülkede büyük sorun teşkil ediyor. Daha önceleri hasattan elde ettikleri gıdayla kurak mevsimleri bir şekilde atlatan kesim, kuraklığın uzaması ve hasatın etkilenmesi yüzünden kurak mevsimin bir kesimini açlıkla boğuşarak geçiriyor.

Üçüncüsü gıdayı kendi ihtiyacını karşılamak ve değistokuş yaparak başka ihtiyaçlarını karşılamak için üreten kesimlerin rekabetçi piyasayla yüz yüze gelmesi. Bu küçük gıda üreticileri piyasaya giren büyük gıda üreticileri yüzünden ürünlerini başka ihtiyaçlarını karşılamkta zorlanıyorlar. Aslında bu gıda piyasasının etkileri diğer sebeplerle birleşince asıl etkisini gösteriyor. Kuraklık ve nüfus artışı büyük gıda üreticilerinin en büyük gelir kaynakları. Örneğin 2008 gıda krizinde Cargill gibi büyük gıda şirketleri inanılmaz boyutlarda gelir elde etmişlerdi.

Dördüncüsü hükümet ve IMF politikalarının yerel gıda üreticileri üzerindeki etkisi. Hükümetlerin “ne üretilip ne üretilmeyeceğine” karar verdikleri ortamda gıda üreticileri büyük tehlikelerle karşı karşıya kalıyorlar. Bu tehlikeler hükümetlerin IMF gibi “ne üretilip ne üretilmeyeceğine” karar veren kurumlarla yaptıkları anlaşmalarla daha da büyüyor (Rapor, sayfa 9, 21, 28-33).

Beşincisi bazı ülkelerin gıda yardımı politikalarında yerel ekonomileri göz önünde bulundurmuyor oluşları. Avrupa ülkelerinde böyle bir durum sözkonusu değilken ABD’den yapılacak gıda yardımlarında “gıdayı temin edecek şirketin” ürünlerinin yüzde 75’ini Amerika’da üretmiş olması şartı aranıyor (rapor, sayfa 36). Hal böyle olunca gıda yardımı yapılan ülkelerdeki gıda üreticilerinin sorunları katlanmış oluyor, dolayısıyla bu gıda yardımı yaparken bu ülkelerin yardima bağımlılıklarını artırıyor.

Altıncısı gıda piyasasının borsacılara kazanç kapısı olmuş olması. Ara ara bazı ülkelerde gıda ürünlerinin borsadaki spekülasyonlara konu olması gıda fiyatlarında büyük değişimlere sebep oluyor (Rapor, sayfa 38). Spekülatörler ve gelişmiş ülkelerde yaşayanlar bu durumun etkilerini direkt olarak yaşamıyorken küreselleşen dünyanın farkında olmadığımız köşelerinde bir şekilde yaşayanlar bunlardan etkileniyor.

Yedincisi birkaç sene önce çıkan ve gelişmiş ülkelerde artan petrol ihtiyacına çare olacağı düşünülen etanol üretimi. Etanol üretimi için özellikle Brezilya’da gıda üretimi yapılan tarım alanları kullanılınca bu durum yarattığı fiyat artışıyla 2008 gıda krizinin en büyük etkenlerinden olmuştu. Hülasa, gıda uretim alanlarının farklı ürünler için kullanılması gıda üretimininin azalmasına neden olurken ayni anda gıda fiyatlarinin artmasına da neden oluyor.

Sekizincisi küreselleşmenin getirdiği bir sorun olarak (etanol üretiminin, borsada gıda üzerine yapılan spekülasyonların ve daha pek diğer nedenin etkilerini de küreselleşme bağlamında inceleyebiliriz) büyük gıda üreticisi ülkelerdeki üretim sorunlarının sadece kendilerini değil, başka ülkeleri de etkiliyor olması. Örneğin Rusya’da 2010 yazında yaşanan büyük yangınlar ülkedeki gıda üretimini ve doğal olarak gıda ihracatını düşürünce gıda fiyatlarında hızlı bir artış gözlemlenmişti.
Yukarıda saydığım sekiz nedenin dışında da irili ufaklı başka nedenler vardır elbette. Ancak gıda güvencesini, dolayısıyla insan hayatını etkileyen ve bu sebepten son zamanlardaki isyanları tetikleyen en büyük nedenler bunlar kanımca.

Gıda hepimizin temel ihtiyacıysa, gıda güvencesi de her insanın temel hakkı olmalı. Tekrarlayayım, burada McDonalds’tan aldığınız hamburgerin fiyatından bahsetmiyorum. Burada bahsettiğim temel besin kaynağı olan ürünlere olan erişim. Gelişen düzende bu erişim sürekli tehdit altında kalıyor. Bu yüzden de dünyanın farklı yerlerinde yüz milyonlarca, belki de milyardan fazla insanın sağlığı tehdit ediliyor. Hayatın devam ettirilebilmesi için temel bir ihtiyacın serbest piyasanın oyuncağı haline gelmesi, borsada spekülasyonlara uğraması, büyük şirketler için kar kapısı olması gıda güvencesini ve insan hayatını tehdit ediyor ve isyanlara sebep oluyor. Velhasılı kelam ihtiyaç olunan şey; yaşamı devam ettirebilmek ve sağlıklı, onurlu bir hayat için gıda güvencesinin bir hak olarak tanınması.

Yorum bırakın